Pazartesi, Ocak 23, 2012

Herkesin Altın çağı Kendisine

Yaşadığı çağı bırakın, yaşadığı günden şikayet etmeden duramaz haldeyiz. Ve zamanda bir tünel olsa aidiyet hissettiğimiz günlere gitmek isteriz. Yoksa öyle bir referans noktası, ileriye dönük çalışır ve evreni sürekli meşgul ederiz. Iki dakka huzur vermeyiz evrene. Mesaj üstüne mesaj. Evren Netsin, vermeyince mabud. iste biz böylelerine "Rahatsız" deriz. 


Neyse iste geçmişe kapak atmak isteyenler için işe, sığınılacak en güzel dönemdir çocukluk. 


Misal benim ninem rahmetli, abartmış olmayayım ama abartısız ömrünün son yirmi yılını gençlik ve çocukluk hikayelerini anlatarak; hayal dünyamda o dönüp duran Topacın, sihirli eller tarafından döndürüldüğüne olan inancımı kamçılayarak geçirmiştir. Farkında olarak veya olmayarak çocukluğumun temellerini atmıştır; dizinde uzanınca saçlarımı okşadığı o uzun ince parmak uçlarıyla.


Belki de sırf bu yüzden ben hep seksenleri seveceğim; aynı zamanda alt benliğimi oluşturduğum, tuvalet eğitimimi başarıyla tamamladığım yıllara tekabül etmekte kendileri belirtmeliyim ki. Bahçeden erik aşırmaca, leylak kokularına burunmuş incir ağacında beygircilik oynama hususundaki üstün yeteneklerim akrobasi dalında iç ve dış temsilciliklerimizde ülkemi gururla temsil etmeme zemin hazırlamıştır keza!


Zemin demişken; yerbilimci olmamdan henüz bahsetmedim, çünkü zamanı değil henüz.


Ama evet, 90 Li yıllara damgasını vuran Kaset arşivim, arkadaşlara dallı güllü defterlerde hatıralar yazmam, yazdırmam ve 


Sepet sepet yumurta sakin beni unutma 


demeden edemeyişim hep o yıllara aittir. 


Okulumun adı çamlık, oturduğum semt çiğliydi,. adımın içinde bile türkce karakter barındırmama rağmen doksanlarin sonları, ikibinlerin başında -ders çalışma bahanesiyle-sahip oldugum ilk bilgisayarla açıldığım yeni dünyanın sonsuzluğunda kelimelerin değil, karakterlerin kifayetsizligi suratıma açı bir gerçek olarak çarpıldı. 

":) :(. :/:s o.O?! "


Sol yanım, sol frame im oldu velhasıl. 


Tam hersey unutuldu derken, Gugul edince bilgilerimin tazeliğini, ben istediğim süre boyunca bir fiber optik bağlantıyla koruyabileceğimi öğrendim. Hayat bana güzeldi artık! Oh! 


Ama eksik bir şey vardı.. Tıpkı o parçada söylendiği gibi.. Sanki tüm notalar ait oldukları ezgilerde ve artık tüm kelimeler cümlelerdeki doğru yerlerindeymiş gibi ama yine de eksik kalan bir şey.


-of sıkıldım.

Yirmibirinci yüzyıl insanı olduğum nasıl da belli., diiiiiiiiiiiiiiimi ama?? Kalem tutmaktan değil, klavye takirdattmaktan bu sıkılganlık. Ha tabii işin tembeli olmak, belki de işinin erbabı kişilere saygımın çok derinlerde olması beni sıkmaktadır. 


Neyse, Hadi erik ağaçlarına dalalım. 90 larda, 80 lerde dolaşalım. 

hadi seksek oynayalim, duma duma dum.

Hadi Sinemaya gidelim, torrente düşer bugün yarın demeden, elimizde patlamış mısırlar(!) bilgisayar ekranında değil, beyaz ekranda izleyelim filmlerimizi. Öndeki koca kafalıya kızalım, gerekiyorsa küfredelim. Sonra gülüp geçelim, nereden geldiğini anlamadığı patlamış Mısırı yiyince kafasına. 


Hadi kitap okuyalım ağaçların arasına kurduğumuz salıncaklarda değdirirken ayaklarımızı, evrenin derinliklerine; gülelim.. 


Hadi hep beraber çiziiiiiiiiiiiiiiii


Aa olmadı hadi bi daha ama bu sefer


üçyüzotuzüç. 


:) 

Görsün bakalım evren nasıl oluyormuş, işine burun sokulunca. 


Evren beni yakalayamaz.. 


Nanikkkkkkk;)